Koç’un topun ağzına gelmeden ülkenin en zengin ailesi olma özelliğini elinde tutmasının nedeni görünmeden işleri yürütebilmeleriydi.

Ali Koç'un başkanlığı, Ömer Koç'un vegan restoranı…

Pazar günü Galatasaray’ın şampiyonluğu elde etmesinin üzerine en çok gündeme gelen konu Ali Koç'un istifasının istenmesi oldu. Fenerbahçe taraftarlarının tepkisi büyüktü. Hatta maç bittikten hemen sonra taraftarlar Koç'un başkan adaylığı reklamlarını parçaladılar.

Verilen tepki ne sınıfsaldı, ne de siyasi. Şampiyonluğun kazanılamamasından dolayı ortaya çıkan bir öfkeydi tamamen. Fenerbahçe şampiyonluğu kazansaydı yüksek olasılık Ali Koç ellerde taşınacak, yakın zamanda yapılacak seçimlerde başkanlığı garantileyecekti. Bu kadar.

Ancak Ali Koç ve temsil ettiği sermaye grubu ne bir taraftar, ne de bir futbol kulübünün başkanlığından ibaret.

Koçlar, Türkiye'nin büyük sermayesi, siyasete yön verendir. Yüz yıldır ülkeyi kendi çıkarları doğrultusunda yöneten, patronların düzenini temsil eden amiral gemidir. Bunu yapabilmesinin en büyük nedenlerinden biri kendi yaşamları üzerinden gündeme gelmiyor oluşları ve bu vesileyle toplum nezdinde yarattıkları "saygınlığı" koruyor olabilmeleriydi.

Ali Koç'un barda garsonla alay etmesi ya da mafya babası gibi Galatasaray stadını basıp yöneticilere tehditler savurması, yarattıkları "saygın imajın" sorgulanmasına neden oluyor. Bu algı onları daha dokunulur kılıyor. Çok da iyi oluyor.

Koç Holding'in en büyük özelliği Türkiye burjuvazisinin gelişmesinde öncü rol üstlenmiş bir sermaye grubu olmasıdır. Her daim ülkenin gerçek sahibi rolündedirler. Bunda Türkiye tarihi ile barışık, ülkenin kurucu önderi Atatürk'e saygı duyan, kurucu değerlerle uyumlu bir bağ kurmuş olması ve bu bağlamda verdiği görüntü etkili olmuştur. Ne kadar riyakarca da olsa bu algının oluşması bir başarıdır.

Türkiye sermaye sınıfı için Koçlar bir sermaye aklını temsil eder. Büyük bir zenginlik yaşarlar ama vergilerini verirler. Çok lüks yaşamları vardır ama topluma göstermemeye dikkat ederler. Yoksulluk ve hayat pahalılığı olduğunda toplumun tepkisinden çekinirler. Toplumun önüne hayırsever patron, iyi insan, kültür elçisi, işçilere zam yapan patron şeklinde çıkmayı tercih ederler. Bunun eğitimini alırlar.

Örneğin büyük abi Ömer Koç, koleksiyoncudur. Sergiler açar. Sanatla ilgilenir. En son Telezzüz adında pahalı bir vegan/vejateryan restoranı açtı. Patron kişiliklerinden çok olumlu özelliklerle gündeme gelmek isterler.

Bu “saygın imaj”, Koç Holding'in ülkeyi sömürmesinde elde ettiği bir kalkandır.

İki kardeşi birbiriyle kıyaslamıyorum ikisi bir bütündür, birbirini tamamlarlar. 

Henüz 6-7 yıl önce Ali Koç’un başkanlık meselesi gündeme geldiği ilk zamanlar baba Rahmi Koç'un başkan olmasını istememesindeki gerekçe de buydu.

Sömürü ile isimleri yan yana gelmeden ülkeyi, insanları sömürebilmek patronların elinde büyük bir başarıdır. Koç’un topun ağzına gelmeden ülkenin en zengin ailesi olma özelliğini elinde tutmasının nedeni görünmeden işleri yürütebilmeleriydi. Kendilerini istediği zaman, istediği gibi gösterebilme yetenekleriydi.

Erol Toy'un 1973 yılında basılan İmparator adlı kitabı Koç Holding'in imparator gibi büyümesini, yaptığı işleri, siyasetle kurduğu ilişkiyi, ülkeyi nasıl sömürdüğünü anlatır. Vehbi Koç bu kitabı adamlarına parayla satın aldırarak piyasada bitmesini sağlar. Kitap yeni baskılar yapar ve Vehbi Koç toplatmaktan vazgeçer. Vehbi Koç'un korktuğu o zenginleşirken emekçilerin kötü gözle bakmasıdır. Hayırsever patron, babacan patron imajı zedelensin istememesidir. Ancak zamanı geldiğinde de kendisi anılarını, iş hayatında verdiği kararları, siyasetle ilişkisini anlatılması gerektiği kadar anlattığı kitaplar bastırdı. Dokunulur olmaktan çekindi. 

Mesela Türkiye'de yoksulluğun en büyük nedeni olacaksınız ama hiçbir şekilde toplumda böyle anılmayacaksınız. Şirketlerinizde bazı eğitimli yöneticilere yüksek maaşlar vereceksiniz iyi patron olarak anılacaksınız. Ülkede en büyük sömürüyü yapacaksınız ama hiç sizden bahsetmeyecekler. Kolin, Limak, beşli çete diyecekler. Türkiye'de bu algıyı yaratabilmiş holdingler var. Koç bu holdinglerin başını çekendir.

Türkiye burjuva sınıfının oluşmasına karakter veren bu aile, yıllarca ülkeyi istediği gibi görünerek yönetti. Toplumun tepki eşiklerini, kültürünü, yaşam biçimini bilip ona uygun hareket ettiler.

Siyasete doğrudan girmek yerine aracılar kullanmayı tercih ettiler. Ülkenin asıl sahibi rolüyle dışarıdan bir ağırlık oluşturup, yönettiler. Türkiye'de sermaye sınıfına bu rolü kazandıran Koç Holding olmuştur. Siyasete müdahalesiyle, toplumu şekillendirmesiyle ülkeyi yönetmiştir. Ancak görünmez olup, göz önünde tuttukları onların belirledikleri hükümetler olmuştur. Aynı 22 yıl önce AKP’yi belirledikleri gibi.

Ülkenin NATO’ya girmesi, ABD ve AB’yle işbirlikleri, darbeler, suikastler, iktidar değişiklikleri gibi müdahalelerin hepsinde ellerinde taşıdıkları kalkanlarla kendisini koruyan Koçlar ve işbirlikçileri var. 

Birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan dünyada eşitsizliklerin arttığı bir dönem yaşıyoruz demişti. Evet bugün eşitsizliklerin çığ gibi büyüdüğü bir dönem. Birileri aşırı zenginleşme içindeyken milyonlarca emekçi derin bir yoksullaşmayla karşı karşıya. Emekliler açlığa terk edilmiş durumda. İşçiler düşük ücretlerle çalışmak zorunda.

Tüm bunların sebebi patronların sürekli kâr elde etmeleridir. Taraftarların verdiği tepkinin sınıfsal olması, bu sömürü düzenine dur demesi için Koçların saygın imajının silinmesi ve önlerindeki perdenin kalkıp daha dokunulur olması gerekiyor. O zaman sınıf kavgasında emekçiler patronlarla mutlaka burun buruna gelecek. O zamana kadar saflarımızı sıklaştıracağız.