Terzi Fikri halk tarafından seçilmiş ilk belediye başkanımızdır o halde. Diğerlerine “şehremini” diyoruz, sarayın atanmış memurlarıdır hepsi.

Nokta…

12 Mart sonrasında Türkiye’nin her yanında olduğu gibi Fatsa’da da MHP ve Ülkü Ocağı devlet tarafından peydahlanmıştı. Fatsalı devrimcileri, ilericileri toplayıp 12 Mart işkence hanelerinde tezgâha yatırırken, eş zamanlı olarak yörede büyük gücü olan tefeci-fındık tüccarlarının da desteğiyle Ülkü Ocaklarını örgütlediler. Milliyetçi Cephe hükümeti bu ocağı bir tür sopa olarak kullanıyordu. Hedefte Fatsa halkı vardı. Sopalı, zincirli, bıçaklı saldırılarda pek çok insanı yaraladılar. Okulları abluka altına aldılar, ilçede terör estirdiler. 1977’de Halkevi Başkanı Kemal Kara’nın öldürülmesi bir dönüm noktası oldu. Büyük bir kalabalık eşliğinde uğurlanan cenazenin ardından Fatsalı gençler, faşist serserilere topluca karşı koymaya başladı. Devlet destekli çetenin direnci kısa zamanda kırıldı ve sokaklar tekrar halkın kontrolüne geçti.

İşte o günlerde, o ülkücülerden biri, çarşafa bürünüp katliam yapma niyetiyle Fatsa Halkevi binasının önüne konuşlanıyor. Sabırla beklemesine rağmen binaya girip çıkan olmayınca, eli boş dönmek istemiyor, sokakta rastladığı İsa Aydemir’i çarşafının altına sakladığı silahla vuruyor. İsa Aydemir de ölmeden önce silahını ateşleyip, ülkücü faşisti vurmayı başarıyor. Gazeteler “kendi katilini kendisi vurdu” diye veriyor olayı. Ava giderken avlanan o ülkücü Oktay Orbey’dir.

Fatsa halkı 1977’de yakaladığı o aydınlıkta ilerledi. İlçenin sevilen simalarından Terzi Fikri’yi, 1979’da, belediye başkanı seçti. Anti faşist mücadele ilçeyi bambaşka bir yere taşımıştı.

Bütün misyonu sokakta bir güç haline gelen solla mücadele olan Milliyetçi Cephe Hükümetin başı Süleyman Demirel paniklemişti. Fatsa’da Komünist işgal vardı, ilçeye pasaportsuz girilemiyordu, öyle diyordu. Kan gölüne döndürdükleri ülkeyi unutmuşlardı, “kanı manı bırakın Fatsa’ya bakın” diyorlardı. Kendi haline bıraksalar 100 Fatsa’nın daha çıkacağından korkuyorlardı. Çünkü Fatsa’da halk yönetime el koymuş, kendi sorunlarını el birliği ile çözmeye başlamıştı. Fatsa’yı kötü örnek olmaktan çıkarmak gerekiyordu.

Her şey MHP'liliği ile meşhur Reşat Akkaya'nın Ordu'ya vali atanmasıyla başladı. Akkaya Fatsa’da da kan çıksın istiyordu. Bir iki başarısız deneme de yaptı ama artık halk örgütlüydü, bütün provokasyonları boşa çıkarıyordu. İlçe, son çare olarak Erzincan ve Sarıkamış'tan getirilen askeri birlikler tarafından kuşatıldığında tarih 11 Temmuz 1980’di. Terzi Fikri’nin seçilmesinin üzerinden daha bir yıl geçmemişti.  Bir mekanize piyade taburu, jandarma komando birliği, il alay komutanlığı takviye birlikleri, çevre illerden getirilen polis ekipleri zırhlı araçlar eşliğinde Fatsa ya girdi o gün. İki hücumbot her ihtimale karşı denizde hazır bekletiliyordu. Yüzleri maskeli yerel faşistler öne düşmüştü. Onlar işaret ediyor, devlet işaret edilenleri derdest edip götürüyordu. O kargaşa içinde bu maskelilerden birkaçını da “yanlışlıkla” gözaltına aldı güvenlik güçleri. Aralarında cinayet işledikleri için polis tarafından aranan Ülkü Ocaklı militanlar olduğu anlaşıldı. Güvenlik gücünün başındaki amir ülkücü katilleri “sizi alanları neden vurmadınız” diye azarlıyordu.

Sokağa çıkma yasağı konulan Fatsa maskeli ülkücülerin rehberliğinde mahalle mahalle, ev ev, oda oda arandı. İnsanlar itilip kakıldı. Maskeli faşist muhbirlerin işaret ettiği yüzlerce kişi gözaltına alındı. Kaba dayak, işkence artık ilçede olağan uygulamalardı. Terzi Fikri’yi tutuklayıp cezaevine gönderdiler.  Ülke hızla 12 Eylül çukuruna doğru yuvarlanıyordu. Çok değil iki ay sonra bütün ülke Fatsa olacaktı….

***

Bütün bunlar olurken Giresun’dayız. Fatsa’daki devrimci belediyenin “Halk Şenliği”ne gidemedik parasızlıktan. Aklımız orada ama. Alt sınıfta Fatsalı bir arkadaşımız var. Bizimkisi yatılı okul, yazın da staja kalıyoruz mecburen. Staj arasında Fatsalı arkadaşımız memleketin yolunu tutuyor. Geçerken şenlik mekanlarını da görecek, imreniyoruz. Ancak dönüşü Nokta operasyonuna denk geliyor arkadaşımızın. Fatsa otogarında otobüs beklerken müsavatın maskelilerinden biri onu tanıyor. İşaret ediyor, alıp götürüyorlar bizim lise birinci sınıf öğrencisini. Paslı tellerle dövüyorlar bir izbelikte. Her darbeleri yüzünde, kollarında paslı izler bırakıyor. Öldürmeye değer bulmuyorlar nedense, salıyorlar kan revan içinde. Okula döndü hastane faslından sonra, yüzüne bakamıyoruz, öyle bir vahşetin bakiyesi yüzü...

O gün iktidar ortağı olan MHP bugün de iktidar ortağı. Yalnız metastaz yaptı arada. BBP, Zafer Partisi ve İyi Parti gibi yeni ve daha zararlı türleri çıktı ortaya. Hatta bir ara İyi Parti olanı “Asena” Meral Akşener öncülüğünde aslının rolünü çalar gibi oldu. Ama operasyon partisi olarak kurulduğundan ve operasyon yapa yapa yorulduğundan Asena düştü. Yerine başka bir “bozkurt” buldular. Adı “müsavat”… Türkçesi “eşitlik” demek. Hürriyet ve uhuvvet’in, özgürlük ve kardeşlik, kardeşi… Adı müsavat ama ünü Fatsa Ülkü Ocaklarından. Eşitliği MİT yönetici Mehmet Eymür’ün adamı yapıp Fatsalıların üzerine salmışlar anlayacağınız. Emrindeki ülkücülerle maske takıp düşmüşler işgal kuvvetlerinin önüne. Solcu avına çıkmışlar hep birlikte. O müsavat şimdi saygın vatandaş…

***

Anne ve babanızı ziyaret için mezarlıktaydınız. 1979’da sol örgütlerce öldürülen ülkücü Oktay Orbey’in mezarında da dua ettiniz. Dönerken, Mahir Çayan ile Kızıldere’de öldürülen Ertan Saruhan’ın bu mezarlıkta yattığını bana söylediniz ve ondan ‘Ertan abi’ diye söz ettiniz.” Bu bir sorudur ve “müsavat”a bir gazeteci tarafından sorulmuştur.

Soruda adı geçen Oktay Orbey, yazının ilk bölümünde adı geçen kişidir. Çarşafa bürünüp katliam yapmaya kalkışmış, rastgele seçip vurduğu kişi tarafından can havliyle tanrısına kavuşturulmuştur. Yani Oktay Orbey “sol örgütlerce” öldürülmemiştir. Katilini son nefesinde tepeleyen kişi öldürmeye kastettiği yiğit bir devrimcidir. Ayrıca Oktay Orbey’in mezarını ziyaret eden bir kişinin Ertan Saruhan’la yakın olması imkansızdır. Saruhan Dev-Genç Merkez Yürütme Kurulu üyesidir. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını durdurmak için NATO'nun Ünye'deki yerleşkesinden bazı görevlileri kaçırmayı planlayanlar arasındadır. Kızıldere’de yoldaşlarıyla birlikte öldürülmüş, Fatsa’da toprağa verilmiştir. Oktay’la veya ülküdaşı müsavatla bir yakınlığı olduğuna ihtimal veremeyiz, imkansızdır.

12 Eylül’den önce Fatsa’yı sosyalist belediye başkanı Fikri Sönmez yönetmişti. Terzi Fikri nasıl biriydi?” Bu da bir sorudur. “Mukallit bir adamdı. Yani, kendini dinlettiren, taklitçi.” Kimin aklına övmek istediği bir insana övmek için “mukallit” demek gelir. Parti genel başkanıdır ve durum idare edecek sözler sarf etmesi gerekmektedir. Ancak dili varmaktadır. “Çok has bir adamdı. İyi bir adamdı. Doğru ve dürüst bir adamdı. Gençliğinde Adalet Partiliydi.” Bunlar “mukallit”in diğer özellikleridir.

Tabii Mahir Çayan ve yoldaşlarını da bir miktar övmek mecburiyeti vardır. Fatsalı Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Nihat Yılmaz da müsavatın kutsal bildiği devlet tarafından öldürülmüşlerdir gerçi ama haklarında olumsuz bir hatıratı yoktur. Hatta dediğine göre Ertan Saruhan bu ülkücü başına namaz kılmayı da bizzat öğretmiştir ki, müthiş hikayedir.

Terzi Fikriyle hiçbir sorunları yokmuş, hatta Amasya Cezaevinde birlikte yatmışlar, o söyleşi sayesinde öğreniyoruz. Gazeteci bu “koğuş kardeşliğine” hiç şaşırmıyor, doğal karşılıyor. Müsavatta eşitlik aradığı kesindir. Halbuki faşist cunta o tarihte cezaevlerinde “karıştır, barıştır” uygulamasını yürürlüğe koymuştur. Ülkücülerle solcuları aynı koğuşlarda yatmaya zorlamaktadır ve icat edilmiş en zalim işkencelerden biridir. Yani müsavat Terzi Fikri’nin işkencesidir….

***

Ta o zamanlardan beri vura vura solcu yapıyorlar halkımızı. 1970’deki fındık mitingine jandarma saldırıyor. Önüne kim çıkarsa tepeliyor. TİP’li Fikri Sönmez de gözaltına alınıp işkence edilenler arasında. Fatsa’nın sola açılmasının sırrı biraz da o dayaklarda. Kızıldere’de üç tane Fatsalı var haliyle… Bu Fatsa’nın dönüşümünün somut delili.  

Fikri Sönmez’in dayandığı esas güç de bu. İlçede yağmayı durduruyor, tefecileri yıldırıyor, işgale son veriyor. İlçenin en büyük caddesini açıyorlar elbirliğiyle. Zenginlerden ilk defa vergi topluyorlar, ilçenin vergi geliri iki katına çıkıyor. Büyük bir ambargoya rağmen beş yılda yapılamayacak işleri 15 güne sığdırmayı başarıyorlar. Fatsa’da küllemek istedikleri işte bu halk inisiyatifi. Öyle ki halkın elbirliği ile açtığı o caddeye Kenan Evren Caddesi tabelası asıyorlar darbeden sonra.

Nokta operasyonu sürerken panzerlerin, binlerce askerin ve polisin kol gezdiği şehir merkezinde Sait Alp, Dursun Özdemir, Hacı Uygun, Baki Ata, Ahmet Gündoğdu, Kazım San, Muammer Yavuz, Mehmet Demir adlı yurttaşlar müsavatın yönettiği Ülkücü militanlar tarafından öldürülüyor. Yaşlı-genç, CHP’li, AP’li, MSP’li yüzlerce insan dövülüyor, kurşunlanıyor, yaralanıyor, evleri-işyerleri tahrip ediliyor.

Son gözaltından sonra Fikri Sönmez’i de dövüyorlar öldüresiye. Kaburgalarını kırıp atıyorlar bir köşeye. Ağır astımı var bir yandan. Bir nöbetinin ardından hastaneye kaldırılırken yolda can veriyor. Bir devrimci olarak yaşayan bu emekçinin hikayesi beş yıl kaldığı cezaevinde devlet marifetiyle sona eriyor. Öylesine korkuyorlar ki arkasında bıraktığı hatırasından ölüsüne bile zulmediyorlar. Hikayesinin aslıdır.

***

Terzi Fikri öyle bir giysi dikti ki Fatsa’ya

O Gürcü öyle bir gürledi ki arkadaşlarıyla

Noktalar, noktalı virgüller, askeri operasyonlar

Kimseler çıkaramaz Fatsa’nın sırtından!

Emek hakkının sımsıcak çıplaklığını…

O gün bugündür üzerinde Terzi Fikri’nin diktiği elbiseyle Fatsa’nın hayaleti dolaşıyor ülkenin her yanında. Fatsa belediyeden komüne dönüşün ilk örneğidir, hafife alamayız. Terzi Fikri halk tarafından seçilmiş ilk belediye başkanımızdır o halde. Diğerlerine “şehremini” diyoruz, sarayın atanmış memurlarıdır hepsi. Müsavatta eşitlik arayamayız öyleyse, hikâyenin aslına bakarız. Can Yücel’in dediği gibi, kimseler çıkaramaz Fatsa’nın sırtından, emek hakkının sımsıcak çıplaklığını.

Bitiriyoruz. Faşistle empati yapan düz faşisttir; bu da bu yazının noktasıdır!