Siz “cumhurbaşkanı yapay zeka olsun” diye hayal kurmakla meşgulken, egemen sınıf kendi programladığı yapay zekayı cumhurbaşkanı diye tepenize getiriverir.

‘Cumhurbaşkanı Yapay Zeka olsun’

Siyasetten kaçmanın çeşit çeşit yolu var, en sık rastlananlardan biri de “teknokrasi” arayışı. Kimilerine göre, hükümetler siyasi mekanizmalar sonucunda değil de liyakat sahibi, hatta mümkünse alanının duayeni birtakım uzmanlardan kurulsa; bu kişiler ayaklarına siyasetin çirkinliklerinin dolaşmayacağı ölçüde güçlü yetkilerle donatılsalar, mümkün olan en iyi yürütme aygıtını elde ederiz.

Bu düşünce, en komik halinde, ortaokulda hayalindeki futbol takımının ilk 11’ini yazan oğlan çocuğu gibi bakanlar kurulu kurar: Maliye Bakanı Özgür Demirtaş, Kültür Bakanı İlber Ortaylı, İmar Bakanı Naci Görür…

İnsan bir kez insanlıktan umudu kesmeye görsün, kurtuluşu nerede arayacağını şaşırır.

Bu duygu durumu ve düşünce sistematiğinin, kendisine ütopya gibi görünen son icadı “akıllı devlet.” İddia şu: Yapay zekanın gelişimi, karar alma ve planlama süreçleri açısından büyük olanaklar sunuyor. Bu olanaklar devlet yönetiminde kullanıldığı takdirde ortaya çok daha hızlı ve doğru kararlar alıp, bu kararları çok daha etkin biçimde uygulayabilen bir devlet çıkabilir. Böyle bir ilerleme devleti hem en temel sorunu olarak hantallıktan kurtarır hem de çok daha “objektif” hale getirir, ne güzel olur...1

Bu düşünce sistematiğinde iki sorun var. Sırasıyla inceleyelim…

***

Birinci sorun şu: Bu düşünceye göre iyi işleyen bir devlette, devletin fonksiyonlarının en azından önemli bir bölümünün icrası herkes için geçerli ve nesnel kurallara bağlı olmalıdır. Böyle değilse ya devlet kurumlarının tasarımı hatalıdır, ya da memurlar beceriksiz veya yolsuzdur.

Oysa bu düşünce kökten yanlıştır. Devlet, birilerinin masa başında tasarladığı, başka birilerinin de başına oturup kullandığı nesnel bir makine değildir. Her devlet, kurumsal yapısını oluşturduğu toplumun çelişkilerini, çıkar çatışmalarını, eşitsiz güç ilişkilerini yansıtır ve toplumsal temeldeki bu faktörler değiştikçe devlet de değişir.

Zenginler ve yoksulların çok keskin biçimde sınıflara ayrıştığı günümüzün kapitalist toplumunda “nesnel” hiçbir durum ya da sorun bulamazsınız, kaba tabirle “her şey sınıfsal”dır. Dünyaya dinozorların sonunu getirenle aynı boyda koca bir göktaşı yaklaşıyor olsa; bu tehlikenin nasıl bertaraf edileceği ya da öncelikle kimlerin kurtulması için önlem alınacağı bile sınıfsal bir mesele olacaktır. Nilhan Kışlalı’nın referans verdiğimiz yazısında devletin tarafsız olması gereken (dolayısıyla yapay zekaya bırakılabilecek) alanlara örnek olarak afet müdahalesi gösterilmekte ve 6 Şubat depremlerinde devletin ne kadar yavaş, yetersiz kaldığından bahsedilmektedir. Oysa yaşanan bu değildi, AKP iktidarı 6 Şubat depremlerinde yetersiz falan kalmadı, korkunç bir felakete kendi ayrımcı ideolojisi ve temsil ettiği sermaye çıkarları doğrultusunda yaklaştı. Ortada bir beceriksizlik ya da basiretsizlik yoktu, ya da en azından bu faktörlerin etkisi çok sınırlıydı. 

İnsanlar halen enkaz altında can çekişiyorken banka kasaları kurtarılıyordu.2

Altını çizmek istiyorum. “Bu düzende bu kadar olur” deyip kestirip atmaya çalışmıyorum. Ne var ki, tarafsız bir devlet arayışının iyi niyetli ancak fazlaca naif olduğunu düşünüyorum. Devletin tarafsız, tüm yurttaşlara hizmet etmek için çalışan ve tüm yurttaşların iyiliğini düşünen bir yapı olmasını istiyorsak, önce bir zahmet onu tüm yurttaşların devleti yapmamız gerekiyor.

Bu olmaksızın yapay zeka yoluyla devleti nesnelleştirmeye yönelik her çaba, devlet tarafgir olmaya devam ederken, yürütmesi bu tarafgirlik doğrultusunda programlanmış bir yapay zekaya devredilen fonksiyonların üzerine bir “objektiflik” örtüsü örtülmesine, bu fonksiyonların siyaseten daha da sorgulanamaz hale gelmesine neden olacaktır.  

***

İkincisi, olması gerekene yönelik soyut tartışmaları bırakıp mevcutta olana baktığımızda, çok açıklayıcı bir tabloyla karşılaşıyoruz. Zira, yapay zekanın hızlı ve etkin karar alma becerileri devletler tarafından çoktan kullanılmaya başladı. Bilhassa insanların vicdanları gereği almakta tereddüt edeceği kararlar giderek daha yaygın biçimde yapay zekaya aldırılıyor.

Bunun bir örneğini geçtiğimiz haftalarda birden fazla yazıda Korkut Boratav hocamız ele aldı.3 İsrail, Gazze’de yürüttüğü soykırımda yapay zekadan kapsamlı biçimde yararlanıyor: Gazze’de yaşayan milyonlarca insana dair toplanan (ve büyük veri kategorisine giren) istihbarat yığını kullanılarak kimlerin “terörist” olduğuna karar verilmesi, yüz tanıma sistemleriyle bu kişilerin izlenmesi ve konutlarına girdiklerinde imha edilmeleri için çok katmanlı bir yapay zeka sistemi kullanılıyor. Bir detay da şu: bu imha gerçekleşirken “sıradan” hedefler için 5, “rütbeli” hedefler için 20 sivil ölümü olağan kabul ediliyor.

Çünkü algoritma bu parametrelerle programlanmış.

Bir başka örnek verelim. Oxford Üniversitesi’nden Emre Eren Korkmaz, yakında Türkçeye de çevrilecek son kitabı Akıllı Sınırlar, Dijital Kimlik ve Büyük Veri’de yapay zekanın emperyalist ülkeler tarafından nasıl sınır ve göç kontrolü için kullanıldığını inceliyor. Korkmaz, uygulamayı şöyle özetliyor: 

"Sınır ve göç yönetimi alanında, gözetim teknolojileri söz konusu olduğunda en belirgin örnekler akıllı sınır uygulamalarıdır (...) Drone, uydu ve sensör gibi çeşitli araçlar kullanılarak toplanan gerçek zamanlı verilerin akışı ve tarihsel veri setleriyle karşılaştırmalı analizi, insan hareketlerinin tahmin edilmesi, önlenmesi ve kimlerin sınırları geçmesine izin verileceğine karar verilmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır."4

Bunları dehşet örnekleri olsun diye anlatmıyorum. Bugünün dünyasında, bugünün devlet mantığı çerçevesinde yapay zekanın en kullanışlı olacağı yerler, insana yaptırılması politik ya da stratejik açıdan sakıncalı devlet fonksiyonları olacaktır: Şiddet, istihbarat, vb.  

Dikkat edin, bu ve benzer örneklerin hiçbirinde Terminatör ya da Matrix filmindeki gibi insanlar makinelerle savaşmıyor; insanlar insanlarla savaşıyor. Ne var ki taraflar korkunç derecede eşitsiz; zenginlik yaratan araçlar hangi sınıfın elindeyse, ayrımcılık yapan, insan seçip katleden araçlar da aynı sınıfın elinde. 

Brecht’in “Generalim, tankınız ne güçlü. Ama bir kusuru var, ister bir sürücü” dizelerini çoktan geride bıraktık. Devletlerin şiddet aygıtları giderek insansızlaşıyor ve bu, yapay zeka sayesinde oluyor. Atomu parçalamayı bulduğunda ilk iş olarak atom bombası yapan emperyalizm, yapay zekayı da öncelikle daha etkin biçimde sömürü ve katliam gerçekleştirmek için kullanıyor.

Bu durumun biz bir kenarda oturup güzel şeyler temenni ederken kendiliğinden insanlığın ortak yararına olacak biçimde değişmesini beklemek için ise bir sebep yok.

***

Yapay zeka alanında yaşanan hızlı gelişmelerin çok büyük olanaklar barındırdığından ve her büyük teknolojik sıçrama gibi toplumun işleyişinde de önemli sonuçlar yaratacağından kuşku duymuyorum. Yalnız, maalesef, içinde yaşadığımız toplumun kaynağındaki (ya da “mülkün temelindeki”) adaletsizlikleri kendi orta sınıf ideolojileri nedeniyle görmeyip; sevindirik olmuş halde, “davalara hakimler yerine yapay zeka baksa adalet hızlanır” gibi önerilerle sepetini kapıp pikniğe koşanlara “yağmur yağacak” demek zorundayım. 

Yapay zeka çoktan, sadece devlet değil sermaye tarafından da çok yaygın biçimde kullanılmaya başlandı. Örneğin onun sayesinde, bir depo işçisiyseniz, belli bir süreden fazla hareketsiz durduğunuz veya tuvalette kaldığınızda otomatik olarak maaşınızdan kesinti yapılabiliyor. Ya da internette, arama motorunda yaptığınız aramalar ve sosyal medyada yaptığınız paylaşımlardan otomatik olarak bir kullanıcı/tüketici profiliniz çıkartılıp, önünüze hem sizi daha fazla ekran başında tutup vaktinizi çalacak içerikler hem de satın almayı daha çok isteyeceğiniz ürünlerin reklamları dayanabiliyor.

Bu yüzden, devletin ne olduğunu dahi anlamadan, onun fonksiyonlarını siyasi olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayırıp, siyasi olmadığını zannettiklerinizi yapay zekaya havale ederken dikkatli olmanızı öneririm. Siz “cumhurbaşkanı yapay zeka olsun” diye hayal kurmakla meşgulken, egemen sınıf kendi programladığı yapay zekayı cumhurbaşkanı diye tepenize getiriverir. Ve o sizi yoksullaştıracak tasarruf tedbirleri uygularken, siz kendinizi “objektif” zannedildiği için siyaseten sorgulanması ve hesap vermeye zorlanması çok daha zorlaşmış bir otoritenin inşasına katkı koymuş bulabilirsiniz.