soL’un Facebook/Meta’yla savaşı: Yıllardır süregiden bir sansür

Önce “IŞİD”, sonra “Alaattin Çakıcı” propagandası yapmakla suçlandık. İki yıldır soL Facebook’ta kısıtlı. Şimdi haberlerimiz de engellenmeye başladı.

Haber Merkezi

Facebook ve bu platformun sahibi olan Meta şirketi, soL Haber’e savaş açmış durumda.

Dünyanın en büyük medya tekellerinden olan ABD’li şirket, Türkiye’de basını sansürlemek konusunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan daha güçlü. 

Erdoğan’ın, normal usulde, en azından mahkemeye başvurması gerekiyor. Mahkeme sürecinden ilgili yayın da haberdar oluyor, itiraz edebiliyor, temyize gidebiliyor. Bir muhatabı var, sözünü söyleyebiliyor.

Facebook, ABD merkezli bir özel şirket, dilediği anda bir haberin veya bir yayının kendi platformundaki tüm dağıtımını kesebiliyor. Kimseye başvurmuyor. Hakim de, savcı da kendisi. Ama kendisine ulaşılamıyor. Gerekçesini bilmediğiniz kararlara itiraz da edemiyorsunuz. Muhatap bulamıyorsunuz.

soL, iki yılı aşkın süredir bu durumda.

Büyük saçmalık: soL’a ‘IŞİD propagandası’ engellemesi

Sansür, önce, “IŞİD fotoğrafları” nedeniyle başladı. 2014-2015 yıllarında, yani Irak, Suriye ve Türkiye’de IŞİD’in saldırılarının yoğunlaştığı dönemde, soL da örgüte dair sayısız haber yaptı. Bu haberlerin bazılarında, özellikle Suriye’de sahada yürüyen savaşa dair haberlerde IŞİD birliklerinin fotoğrafları kullanılmıştı. Zaten o dönem tüm medya bu fotoğrafları kullanıyor, bizzat devletlere ait haber ajansları bunları servis ediyordu.

Yıllar sonra Facebook, belli ki yapay zekayla geçmişe yönelik tarama yapıp, IŞİD bayrağı gördüğü tüm görselleri engellemeye başlamıştı. soL, Suriye’deki İslamcı muhalefete ve işgale karşı yoğun bir habercilik yürüttüğü için, arşivde yüzlerce haberimiz vardı. 

Facebook nezdinde konuyu tartışıp çözüm arayacağımız bir muhatap bulamadık. Editörlerimiz bir süre işi gücü bıraktı, soL’un Facebook sayfasında 10 yıl geriye doğru binlerce içeriği “ayıklamakla” uğraştı. Arada gözden kaçanlar yine Facebook tarafından cezalandırıldı.

Ceza, sayfaya erişimin kısıtlanması oldu. Yaklaşık iki yıldır, soL’un 800 binin üzerinde takipçisi bulunan sayfasından yapılan paylaşımlar, Facebook tarafından çok az sayıda kişiye gösteriliyor.

soL, Facebook tarafından “IŞİD propagandası yapmak” ithamıyla engellenmeye başladı.

Daha büyük saçmalık: soL’a ‘Alaattin Çakıcı propagandası’ engellemesi

IŞİD fotoğraflarının ardından, daha absürt bir engellemeyle karşılaştık. Alaattin Çakıcı’nın İnfaz Yasası’nda yapılan değişiklikle tahliye edilmesine dair kısa bir haberimiz, “suç çetelerinin propagandası niteliğinde” olduğu gerekçesiyle Facebook tarafından “ihlal” kapsamına alındı ve soL’a engelleme cezasının süresi uzatıldı.

Durumun absürtlüğünü açıklayacak bir merci yok, zira Facebook, Türkiye’deki medya sektörünün en önemli dağıtım tekellerinden biri olmasına rağmen, erişilebilir bir kurum değil. Bu uluslararası tekel, hiçbir hesap vermeksizin siyasi ve ticari sonuçlar doğuran adımlar atabiliyor.

Yeni gelişme: soL’un yazılarını Facebook’ta paylaşmak da suç oldu

Uzun süredir devam eden bu sansürü kanıksamış durumdaydık. Meta’nın platformunda yazılarımızı paylaşmayı sürdürüyorduk.

Geçen hafta, soL okurlarından mesajlar gelmeye başladı. Önce, Engin Solakoğlu’nun “Hasbahçe’nin solan gülleri” yazısını paylaşmaya çalışan okurlar, Facebook’un paylaşıma izin vermediğine dair bilgi ve görselleri ilettiler.

Aynı durumda, ertesi gün Yiğit Günay’ın “Etki Ajanlığı yasasıyla da, 'sol'daki etki ajanlarıyla da mücadele etmeli” yazısında yaşandı. Facebook, bu yazıyı paylaşanların gönderilerini kaldırıyordu.

O günden beri soL’un birçok yazısı Facebook’ta paylaşılamıyor. Örneğin üç gün önce yayımladığımız Kübalı aydın Enrique Ubieta Gómez’in “Mutluyum, çünkü ben bir devim” makalesinin çevirisi de Facebook tarafından paylaşımına izin verilmeyenler listesinde.

soL okurlarından hâlâ bu yönde mesajlar almayı sürdürüyoruz.

Asıl büyük tehlike

Sansür, hep tartışma konusu. Ancak medyada sansür konusunda hep bir yanlış kavrayış tartışmalara galebe çalıyor.

Sansürün tek sebebi, siyasi iktidar olarak görülüyor.

Doğru, Türkiye’de siyasi iktidar sürekli çeşitli sansür mekanizmalarını kullanıyor, yanlarına yenilerini ekliyor. Gazeteciler bir şekilde bununla mücadele ediyor. Üstelik, sopanın gözünü korkutamadığı, sansür dinlemeksizin gerçeği haykıran gazetecilerin de Türkiye’de hiçbir zaman sonu gelmedi, gelmiyor.

Ancak daha büyük ve sistemli sansür, işin ekonomi-politiğinde. Gerçeği duyuran nitelikli medya organları, ekonomik olarak baskı altında. Üretim zorlaşıyor, dağıtım kısıtlanıyor. İktidardan nemalanamayanların önemli bir kısmı, çözümü muhalif düzen partilerine veya sermaye gruplarına sırtlarını yaslamakta buluyor. Bu da nelerin haber yapıldığını etkiliyor.

Medyadaki bu düzenle mücadele etmeye kararlıyız. Uluslararası tekellere de, büyük sermayeye de, devlet baskısına da, gerici çevrelerin tehditlerine de boyun eğmeyeceğiz.

Basın gerçek gücünü okurlarından, izleyicilerinden almak zorunda. Siyaset için geçerli olan, basın için de geçerli: Örgütlü bir basını hiçbir kuvvet yenemez.

Bunu sağlamak için hazırlanıyoruz.