Sahaflar Çarşısı | Kırk yıla sığan koca bir dünya ve Julius Fuçik'in darağacı notları

Sahaflar Çarşısı'nda bu hafta Yusuf Şaylan ile birlikte 40 yıllık ömrüne destansı bir direnci sığdıran Çek komünist Julius Fuçik'in infazından hemen önce aldığı notları konuşuyoruz.

Özkan Öztaş

Yusuf Şaylan ile bu haftaki buluşmamızda Julius Fuçik'in Darağacından Notlar olarak yayınlanan, ölümünden hemen önce aldığı notları konuşacağız. 

Şaylan yine hazırlanarak gelmiş. Farklı ülkelerdeki komünistlerin hikayesini çok seviyor. Bizlerle olan yakınlıklarına ve farklılıklarına odaklanarak bir dizi okuma metni çıkarıyor kendisine. Her seferinde de, bize de benzeyen, daha doğrusu herkese benzeyen ortak paydayı alıp neşeyle anlatıyor. Azim, bilinç, inat, direnç, gözü peklik ve daha bir sürü şeyin farklı biçimlerine ve coğrafyalardaki örneklerine denk gelmek heyecan veriyor insana hakikaten. Bir de farklılıklar, özgünlükler var. Her dilin, kültürün, coğrafyanın içinde yoğrulan ve bulunduğu dünyanın renklerini taşıyan küçük ayrıntılar. Bunları yakalamak da çok keyifli. Bazen sofraya konulan bir yemekte bazen ise söylenen bir şarkıda, kadehe doldurulan içkinin adı ya da sevgiliye gönderilen hediyenin türü farklılaştıkça yeni şeyler keşfediyor insan. 

"Bize benziyorlar" diye başlıyor söze Yusuf Şaylan. "Çekoslovakya'daki komünistler çok benziyor bize. Julius Fuçik'i her okuduğumda bunu bir kez daha anlıyorum. Bir de şu tamamlayan okumaları yapınca daha da keyifli oluyor." diyor ve yanında getirdiği bir kitabı daha masaya bırakıyor. Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'ndeyiz. Günün sıcak saatlerinde ağaçların altında serin bir rüzgar esiyor.

"Haydi başlayalım" diyor.

Başlıyoruz. 

Hayatı Julius Fuçik gibi sevmek

Nâzım'da da benzer ögeler vardır. Hayatı sevmek ve bunun ciddiye alınması gerektiği mevzusu aynı zamanda hayatı sevmek için bir emek vermek gerektiğine de işaret ediyor. 

Ama Julius Fuçik'in işi biraz daha zor. Kitabımız Julius Fuçik'in idam edilmeden hemen önce aldığı notlardan oluşuyor. Kahraman öleceğini, infaz edileceğini biliyor tabii. Ama ne zaman olacağı konusunda bir fikri yok. Tarihte de benzer içeriklerle örülmüş hikayeler, romanlar, filmler var. 

Yusuf Şaylan önce Bir İdam Mahkûmunun Son Günü kitabını hatırlatıyor Victor Hugo'dan. Radyo tiyatrosunu dinlemek de pek keyiflidir bu hikayenin. Sonra da Giyotini beklerken filmi geliyor akla. Her birinde de ana karakterin ölümü beklerken, yaşam ve ölüm arasında kurduğu ilişkideki değişimler ve hayatı yaşamanın, onu son ana kadar direnç taşımanın imgeleri anlatılıyor. 

Ancak Julius Fuçik bir roman kahramanı değil tek başına. Çekoslovakya Komünist Partisi üyesi, gazeteci ve yazar. Aynı zamanda hayatı değiştirmek için yola çıkan bir insan. Eşitlik ve özgürlük mücadelesinde bir sıra neferi. 

"Bir insanın hayatı bu denli sevmesi ne büyük bir şey. Julius Fuçik'i okuduğunuzda her şeyden önce bunu fark ediyorsunuz. Evet çok dirençli bir adam. Mesela kitabın 22. sayfasında yediği dayaktan sonra diliyle kırılan dişlerini sayması, yine aynı bölümün devamında bildiklerini konuşmamak adına bayılana kadar dayak yemeyi tercih etmesi falan insan üstü kahramanlık hikayeleri. Ama bunun yanı sıra Julius Fuçik hayatı inanılmaz seven bir insan. Cezaevinde bir kez olsun umudunu ve direncini kaybetmiyor. Ayrıca bunu az önce de dediğim gibi bir roman yazarının kurgusundan bakarak belki de kahramanlıkta abartıya kaçtı diyeceğimiz bir anlatıyla değil bizzat Julius Fuçik'in kendi tuttuğu notlardan anlıyoruz." diye anlatıyor Yusuf Şaylan.

Julius Fuçik'in cezaevinden gardiyanı aracılığıyla dışarıya çıkarmayı başardığı el yazısı notları.

'Çekoslovaklar'ın ilginç hikayeleri var. Keşke daha fazlasını okuyabilsek'

Yusuf Şaylan aynı zamanda Çekoslovakya'ya dair Türkçeye çevrilmiş edebi metinlerin bu denli az olmasından yakınıyor. 

"Çekoslavakya'ya dair okuduğumuz hemen hemen her şey anti komünist hezeyanın ürünü. Özellikle de liberal basın bu alanı daha çok parlatıyor. Ama Julius Fuçik ve benzeri içerikler gösteriyor ki muazzam insan öyküleri var. Bunları bilmek okumak lazım. Ama burada da dil bariyerine çarpıyoruz ne yazık ki." 

"Mesela Çekoslovakya adının nerden geldiğini biliyor musun?" diye soruyor Şaylan. Hayır manasında kafamı sallıyorum. Zira şu anki adı da Çekya oldu zaten ülkenin. Ama tarihte neden öyleydi şimdi en oldu kısmına vakıf değilim. 

Yüzünde heyecanlı bir gülümseme beliriyor Yusuf Şaylan'ın. Yeni bir şey anlatırken böyle oluyor genelde ve küçük gözleri büyüyor o an.

"Çekler ile Slovaklar aynı topraklarda yaşıyor. Ve aynı kaderi paylaşmak ve aynı hayatı yaşamak adına bir irade gösteriyorlar. Tabi devrimci yıllarda bu birlikteliğin öyküsü insanlığa ders çıkaracak cinsten güzel deneyimler de bırakıyor. Ama sonrası malum. İnsanlık tarihinin en kötü anlarından biri belki de. Sosyalizmin geri düşüşü, Sovyetlerin ve Yugoslavya'nın dağılışı geride Balkanlarda ve Orta Avrupa'da bir sürü trajik hikaye bırakıyor geriye. 

İşte o Çekler ile Slovakların birlikte yaşam iradesinin adıdır Çekoslovakya! Hem Çeklerin hem de Slovakların ülkesi manasına geliyor. Slovakya ayrı bir ülke olunca Çek milliyetçileri de muhtemelen neden bu hainlerin adını ülkemizde taşıyoruz dediler ve ülkenin adı bugün Çekya oldu. 

Oysa Julius Fuçik başka bir hikayenin parçasıydı. Daha büyük bir öykünün herkesi bir arada tutan emeğinin mücadelesini veriyordu. Sosyalizmin bugün ne kadar karalansa da o topraklarda ne kadar sevildiğinin, özlendiğinin, eksikliğinin hissedildiğinin ilginç bir örneğini vereyim mi sana? 

Tito!

Tito biliyorsun Yugoslavya'nın lideriydi. Mesela bugün Yugoslavya'dan dağılan her bir ülke Tito'nun mezarını kendi ülkesinde olmasını talep ediyor. Bugün beş benzemez ayrılıkçıların yan yana gelip 'biz zaten yan yana gelince anlaşamıyoruz' demesine bakma. Müslümanlar ile Hıristiyanlar, Arnavutlarla Boşnaklar, Sırplarla Hırvatlar ve Julius Fuçik'in ülkesinde Çekler ve Slovaklar kardeşçe yaşayabilmişti bir zamanlar" diyor ve ekliyor. 

"Ogün'ün de eline sağlık hakikaten. Çekoslovakya 1918 – 1978 kitabını iyi ki Türkçe'ye çevirmiş. Böyle kısa, kolay okunabilir metinlerin bu kadar güçlü olması da ayrıca çok iyi. Ernie Trory de komünist bir tarihçi. Bu kitabı Yazılama'dan çevirip yayınladılar. Okurlara bunu da hatırlatalım mutlaka"

Yazılama Yayınlarından Çekoslovakya Tarihine dair yayımlanan Çekoslovakya 1918-1978 kitabının kapağı

Kitabın Türkiye'deki öyküsü

Julius Fuçik'in Darağacından Notlar'ı Türkçeye epey önce çevrilen metinlerden biri. Tarihi 1970'li yıllara kadar gidiyor. Yusuf Şaylan'daki baskısı Hür Yayınevi'nden. O baskısı "Darağacında röportaj" diye yayımlanmış. Ama röportaj kısmı soru işareti bir yanıyla zira aslında bir röportaj falan yok. Gerçi Julius Fuçik komünist bir gazeteci ve tuttuğu her not kendisiyle yaptığı bir mülakat olarak da okunabilir. 

Ama güncel baskılarında Darağacından Notlar olarak çevrilmesi kitabın içeriğine daha çok uyuyor.

Darağacında Röportaj kitabın ilk baskılarından biri. 1974 yılında Hür Yayınevi baskısı

"Hür Yayınevi'ni bilir misin?" diye soruyor gözlerini kısarak. Şimdiler de yok malum. Ben de anımsayamıyorum. 

Kimindir abi diye soruyorum. Yusuf Şaylan sandalyesine yerleşiyor yeniden ve anlatmadan önce pozisyonunu değiştiriyor. Bunu az bilinen konuları anlatırken yapıyor daha çok. 

"Yusuf Ziya Bahadınlı'yı bilirsin. Ülkenin en kıymetli aydınlarından biri. Ömrü sosyalizm mücadelesiyle geçti. Yazılama'dan kendisi için çıkan Yaşamak ve Ölmek Üstüne kitabını okurlara başka bir açıdan tavsiye edebilirim. Yusuf Ziya Bahadınlı bu açıdan kıymetli ve okunması gereken bir şahsiyet. İşte onun 1970'lerde kurduğu bir yayın eviydi Hür Yayınevi. Kitabın bu açıdan kapak tasarımı, dizgisi falan da güzeldir. Güzel kitaptır yani. Çeviren de İrfan Yalçın. O da çok kıymetli bir yazar bir sürü de kitabı var. Sonralarında Oda Yayınları ve Yar Yayınları gibi yayınevleri de bastılar bu kitabı.

1913 ile 1937 yılları arasında Julius Fuçik'in yaşadığı ev. Evin önüne asılan nişanda Julius Fuçik'in bu dönem arasında burada yaşadığı ifade ediliyor.

1970'li yıllar Türkiye'de her devrimcinin, devrime en yakın olduğunu düşündüğü yıllardı. Ama bir yandan da işkenceler, faili meçhuller ve yaşanan kötü olayların yılları. Oraya girmeyeyim. İşte öylesi zamanlarda bu tür kitaplar yaşadıklarımızın bize özgü olmadığını, sermayenin egemen olduğu her yerde benzer acıların yaşandığını ve aslolanın tarihin tekerini ileri götürmek olduğunu yeniden hatırlattı. Bahsettiğimiz zamanlarda böyle kitapları okumak iyi geliyor insana. O dönem bu kitap dolayısıyla elden ele dolaştı. Zaman zaman 1980'den sonra sıkıyönetim yıllarında gizli kapaklı ulaştı okurlara." diyor.

Gizli, kapaklı.

Bu kelimeyi bir kez daha düşünüyorum. Yasaklı zamanlarda bir kitabı bir yerden bir başka yere ulaştırmak için verilen çabaya ne kadar da denk düşen bir kelime bu. Kapağını gizleyip otobüste ya da bir sokakta giderken jandarmadan ya da polisten kitapları saklamak. Gizli kapaklı kitaplar. İçeriği bambaşka. 

Yusuf Şaylan

Yaşamı bu kadar seven birinde geriye ne kalır?

Julius Fuçik 23 Şubat 1903 tarihinde Prag'da dünyaya gelir. 1943 yılında 40 yaşında hayat veda ettiğinde belki de birden fazla ömrü kapsayacak kadar çok şey sığdırmayı başarır. 

Tutuklandığında da gardiyanları ve cezaevi yönetimini, kendisini sorguya çeken Gestapo komutanlarını hayrete düşürecek bir inat ve neşe içindedir. Geriye kalan hemen hemen her fotoğrafında da tebessüm ederken görüyoruz zaten kendisini. Bu inat ve çaba cezaevindeki gardiyanların kayıtsız kalmasına izin vermez. 

Julius Fuçik

Cezaevinde kaldığı süre içinde yazdığı ve yaşamının bu son dönemine ait izlenimlerini içeren "Reportaz psana na opratçe" Darağacından Notlar adlı kitabı, Çek bir gardiyan yardımıyla parça parça dışarıya kaçırılmış ve Fuçik'in ölümünden iki yıl sonra eşi tarafından bir araya getirilerek yayınlanmıştır. 

Julius Fuçik - Augustina Fuçik

Hücresinden baktığında gardiyanları taştan ve tahtadan heykellere benzeten, yaralı mahkumların nasıl tedavi edileceğine dair kafa yoran bir adam. Her seferinde de bu büyük ve saçma şeylerin içinden gülünecek ve dalga geçecek bir şeyler bulup ayakta kalmayı başaran biri. 

Kitabın bir yerinde bunu "Hücrelerin elleri vardır; zorlu bir sorgudan sonra işkence edilmiş olarak geri döndüğünüzde düşmemeniz için sizi nasıl tuttuklarını hissedersiniz" diye anlatıyor yazar kitabın 59. sayfasında.

Savaştan önce Sovyetler Birliği'ne giden ve Çekoslovakya Komünist Partisi'nin yer altı çalışmalarında görev alan bu gazeteci, aynı zamanda idamından sonra da geriye bir direnç hikayesi bırakır. Birçok örnekte Julius Fuçik daha iyisini yapmanın ve daha iyi olmanın kılavuzu haline gelir. Cezaevinde bir yandan Sovyetler Birliği'nin Nazi Almanya'sı karşısında ördüğü mücadeleyi takip eder. Dönemin Avrupa aydınlarının önemli bir çoğunluğunun aksine Julius Fuçik umutludur. Savaşı sosyalistler kazanacaktır. 

Julius Fuçik'in suretinin bir binanın kolonuna işlenmiş görseli.

Belki de başa yazılacak şey Julius Fuçik'in cesareti. 

Yusuf Şaylan bunu anlatırken kitaptan bir bölümü hatırlatıyor. 

"Bak burada ne diyor. Ödlek insanlar ölürken yalnızca hayatlarını değil başka şeylerini de yitirirler. Hapishanede de olsan başka yerde de olsan, bundan daha berbat ne olur ki? Ölüme bakarken bakarlar sana. Bilirsin ki alnı dik gitmek gerekir ölüme. Çünkü kardeşisin sen oradakilerin. Öyle sendeleye sendeleye yürüyüp onların yürek gücünü söndürememelisin. Bu, kan revan içinde, emsalsiz bir kardeşliktir"

Kitabı masaya bırakıyor ve gözlüklerini çıkarıp katlıyor. Bu kitap için "yeterli" demek. Kitabın hakkını verebildiğimiz için değil. Okurun, okuma iştahından çalmamak için burada kesiyoruz. 

Haftaya bir başka kitapta buluşmak üzere vedalaşıyoruz. Haftaya büyük insanlığın bir başka öyküsüne birlikte bakacağız.